29 Eylül 2009 Salı

İNSANLIKTAN ÇIKMIŞ İNSANLAR

Ben ki sakin bir insanım, beni bile çileden çıkardı. Ha kim diyeceksiniz. Bugün akşamüstü kızlarım ve torunlarım arabada eve dönüyoruz. Kırmızı ışıkta durduk. Dönüş yapacağız. Bekliyoruz. Yeşil yandı, ama hareket yok. Neden..... Çünkü hatalı dönüş yapan arabayı bekliyor tüm araçlar. Sabırsızlıkla kornaya basılıyor ister istemez. Ama o araçtaki yaratık ne yapıyor, çıkıp küfür ediyor. Yaratık diyorum, çünkü insan evladı bunu yapmaz. En azından özür falan diler. Tabii insansa. O da belli değil ya.. Adam diye geçiniyor işte kimileri. Saygı sevgi kalmadı mı ne artık. Bu koca şehir galiba unutturdu bazı güzellikleri.

Neyse başka şeylerden bahsedecektim aklıma geldi yazdım bunları.

Resimde: Damla'ya diktiğim pardesü.. Zorla giydirip resim çektik, Dora'yı izlerken anca izin verdi

Artık kadro tamam. Beklediklerim yani kardeşlerim döndüler evlerine yazlıktan. Aman çok da iyi ettiler. Pazar günü buluştuk. Eee nerdeyse 2 ayın hasreti vardı. Çenemiz düştü. Bol bol konuştuk. Ertesi gün Damla Hanım'ın kışlık giysileri küçüldüğü için ihtiyaçlarının listesini yaptık kızımla. Geçen kıştan bu seneye hayli boy attı ve giysiler küçüldü. Tabii ben de zevkle küçük hanımın gardorobunu yenileme görevini üstlendim :)) En büyük zevkim Damla'ya birşeyler dikmek. Önce bir pardesü diktim. Şimdide elbiseler ve buluzlar var sırada. 'Ananecim eline sağlık ne güzel olmuş ' dedimi benden keyiflisi yok..

3 Eylül 2009 Perşembe

KOLESTEROL

Dünden beri tahliller yaptırıp duruyorum. Neymiş kolesterolüm yüksek olduğu için kalp krizi riskim varmış.. İyi de 3 aydır ilaç kullanıyorum ya.. Spor yapıyorum, sigara içmiyorum, yiyeceklerime dikkat ediyorum ya. İnsanın kızı doktor olursa böyle telaşe memuru olur işte. Kafamı yedi kaç gündür. Hadi anne tahlillerini yaptır, ihmal etme falan filan. Yaptırdım işte. Çok şükür hepsi de güzel sonuçların. Şimdi ne diyecek bakalım. Sanırım benimle gurur duyacaktır:))))
Neyse o iş de halloldu.
Artık eylül geldi, tatilci kuşlar yuvaya dönüyor birer birer. Kardeşlerim de nihayet dönüyorlar. Özledim ya.. Nerdeyse 2 aydır görmüyorum. Telefon yetmiyor hasreti bitirmeye. Şöyle karşılıklı oturup, kahvemizi yudumlarken yaptığımız sohbetler başka oluyor. Oooo anlatacak çok şey birikti. Bu sene hangi kursa gideceğiz bakalım.. Geçen sene Damla Hanım küçük diye bırakamamıştım. Bu sene okula gittiği günler ben de kursa gitmeyi düşünüyorum. Kardeşlerim resim, 5 şiş dantel ve patchwork kurslarına gittiler. Çok güzel işler yaptılar. Ben de resim yapıyorum amatörce ama yine de kursları seviyorum. Sınıf tozu yutmak güzel oluyor. Bir sürü yeni şey öğreniyor insan. Resim ve vitraya gitmek istiyorum. Umarım saatler uyar da giderim. Öyle çeşitli kurslar var ki insan hangisine gideceğini şaşırıyor. Benim canım hepsini istiyor o da başka. Kızlar, hanımlar boşboş evde oturacağına böyle kurslara gitse birşeyler öğrense eve katkıları olabilir ekonomik yönden. Birsürü insan tanıyorum. Yaptıkları takıları satıp para kazanıyorlar. Bunun bile kursu var. Daha neler neler. Dikiş, nakış, dantel, ebru, vs.vs.
Bunlar benim yaptığım yağlıboya resimlerim:


Yani herkese, her keseye göre bir hobi bulunur buralarda. Hem de ücretsiz! Belediyenin, akşam sanatların, halk eğitim derneklerinin kurslarının kayıtları pazartesi günü yani 7 Eylül'de başlıyormuş aklınızda olsun. Mutlaka merak ettiğiniz bir bölüm vardır. Bir gidin görün derim.

30 Ağustos 2009 Pazar

SEVİNÇ

Biraz önce kızımdan çıkmış eve gelirken bahçede bir hışırtı duydum. Birde baktım ki bir kaplumbağa yaprakların arasından yavaş yavaş gidiyor. Nasıl sevindim anlatamam. Şehrin orta yerinde bir apartmanın bahçesinde kağlumbağa yaşıyor. Aynen geri döndüm ve Damla'yı kaptığım gibi hayvanın yanına getirdim. ''Bak anneanneciğim, bu kaplumbağa. Belki 3_5 yıl sonra bunu sadece kitaplarda göreceksin. Şimdi iyi bak''
Çocukta şaşırdı. Ama görsün istedim işte. Bu kadar çirkinliğin,vurdumduymazlığın,bilinçsizliğin içinde zavallı hayvan yaşamaya çalışıyor. Şanssız şehir çocukları şimdiki çocuklar. Bol ekzos kokusu içinde, doğadan uzak beton yığınları arasında büyüyorlar.
Halbuki hafta sonları bile olsa ormanlık biryerler götürülseler, temiz havayı teneffüs edebilseler, doğayı tanısalar inanın çok güzel olur.
Çocuklarınıza hiç fidan diktirdiniz mi mesela. Bir ağacın meyvesini toplattınız mı? O diktiği fidanın büyümesini izlettiniz mi?
Sabır ve sevgiyle büyütmek istediğiniz çocuklara bunları aşılayın lütfen. Bu dünyanın sevgiye ihtiyacı var.
Ne kadar klasik bir laftır.Ama doğrudur bana göre. ''Ağaç yaşken eğilir'' İşte bu yüzden ,insan sevgisini,hayvan sevgisini,doğa sevgisini küçükken aşılamak lazım.
Nerden nereye geldim bende.Küçücük bir kaplumbağa beni neredeyse filazof yapacak.
Yine çenem düştü. Yaşlanıyormuyum ne.

27 Ağustos 2009 Perşembe

MİNİK ELLERDEN MİNİK KURABİYELER

Bugün aslında dikiş dikmeyi planlamıştım. Ama Damla Hanıma söz verilince tutmak lazım ya, dikişten vazgeçtim, onunla kurabiye yaptık. Dün akşam anlattığım bir masalda küçük kız ananesiyle kurabiye yapıyordu. Bizimki hemen atladı tabii. Biz de yapalım diye. Bir de, "insanlar verdiği sözü tutar anane hadi kurabiye yapalım" demez mi.. Tabii farz oldu.

Geçtik mutfağa ciddi bir ahçı edasıyla kolları sıvadık. Eskiden yaptığım bir tarifi günümüze uyarlayarak hazırladık Damla'yla. Ben sadece malzemeleri verdim karıştırma işini zevkle üstlendi bıcırık. Bir de ciddi görmeyin. Sanki 5 yıldızlı otelin ahçısı. Demek ki bizim kızın içinde varmış ahçılık isteği. Korkarım bundan sonra sık sık tekrarı gelecek bunun. Özellikle çocukların severek yiyeceği bir kurabiye oldu. Şeker yerine pekmezi tercih ettim. İçinede evde olan malzemelerden koydum. Kalıp kağıtlara minik elleriyle yuvarlayıp koydu Damla Hanım. Tarifini vereyim sizlerde yapın. Çok lezzetli olmuş.

2 yumurta yarım bardak pekmez
yarım bardak sıvı yağ
yarım bardak yoğurt
kabartma tozu_vanilya
kuru kayısı (minik doğranmış)
ufalanmış ceviz
kuru üzüm
kuru yaban mersini
hepsini karıştırıp ununu katın. Hani derler ya kulak memesi gibi, hamur işte o kıvama gelince kalıplara yerleştirin, doğru fırına.
Hele minik eller karıştırıyorsa hamur daha bir lezzetli oluyor bilgilerinize. Şimdiden afiyet olsun.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

İstanbul


Felekten birgün çalmak bu olsa gerek. Sabah kalkıp (bugün kendime izin verdim) demeyeli çok oldu. O sebepten bugün izinliyim. En çok sevdiğim şeyi yapmak istedim. İstanbul’u seyretmek. Ya Üsküdar’a gidecektim Salacak’a ya da Boğaz’a biryerlere. Be nde Bebek’e gittim bu kez. Bebek Kahve’de kahvaltı yaptım. Sade kahvemi içtim, denizi seyrettim bol bol. İstanbul’u ne kadar çok sevdiğimi söyleyip durdum kendi kendime.
Ey Şehr­-i İstanbul….
30 sene hasret yaşadığım, yazın izinlerde gelirken İstanbul tabelasını görünce heyecanlandığım, hele denizi görünce ağladığım, çok şükür geç de olsa kavuştuğum şehir.
Ben İstanbul’u çok seviyorum ya.. Buranın kalabalıklığını, hareketini, çeşitliliğini seviyorum. Her ne kadar gün geçtikçe bozmak için uğraşılsa da bozulmayan güzelliğini seviyorum. Çocukluğumun, ilk gençliğimin, yeni evliliğimin geçtiği sokakları seviyorum. İstanbul’dan gidince döneceğimi bilmeyi seviyorum. Kısacası burada yaşamayı seviyorum. Hele de canlarım yanımdaysa.

23 Ağustos 2009 Pazar

KABUS GİBİ

Allah kimseye bizim dün akşam yaşadıklarımızı yaşatmasın dilerim. Damla Hanım büfenin üzerinden öksürük şurubunu alıp kafaya dikince (ki bu yalnız kaldığı 2 dakika kadar kısa bir sürede oluyor) bunuda annesi farkedince......Gerisini siz düşünün artık. Bir telefon anne Damla ilaç içti hastahaneye gidiyoruz demesiyle onlara gitmem daha doğrusu Ayçayla gitmemiz herhalde 1 dakika falan sürdü. Saatler kadar uzun gelen bir dakika. Hemen doktoru arandı,ilacın ismi söylendi. Ve midesi yıkanması gerek lafını duyunca başımdan aşağı kaynar sular indi sanki. Bu konuda herzaman aşırı titiz olan kızımın korktuğu başına geldi sanki. Bu ilaç konusu takıntı halini aldı bizde son günlerde. Artık dolaplar falan açılıyor ya Damla Hanım tarafından, bizde ilaç, temizlik malzemesi gibi ona zarar verecek her şeyi yukarılara kaldırıyoruz. Ama bir dakikada çocukların ne kadar muzur olabileceğini düşünemedik demekki. İçirmek için gelen ilaç saniyeler sonra bize kabus oldu. Neyse çok şükür midesi yıkandı, 4 saat kotrolde bekletildi. Şimdi gayet iyi. Sanki gece o kadar eziyeti çeken o değilmiş gibi koşturup oynuyor. Bizde öğrenecek çok şey varmış daha diyoruz. Demek ki neymiş saniyelik bile olsa çocukları gözümüzün önünden ayırmayacağız. Onların ellerinin yeteceği hiçbir yere ilaç vs bırakmayacağız. Allah hepimizin
canlarını esirgesin.

20 Ağustos 2009 Perşembe

BIRAKIYORUM

İnsan sağlığının kıymetini hasta olunca mı anlamalı. Gecenin bir yarısı acil servise taşınıp, serumlar takılıp, bir sürü tahlillerin sonucunu merakla beklerken mi kıymete binmeli sağlıklı olmanın güzelliği. Hayatın her türlü zorluğu, acımasızlığı, iyisi, kötüsü falanı filanı bahane mi yani. Ne zamandır gelen yoğun baskılar haklı çıkıyor galiba. Artık o illetten kurtulmam lazım. Kendime müjde veriyorum. Sigarayı bırakıyorum....

13 Ağustos 2009 Perşembe

NİHAYET DÖNDÜM

Aslında bugün tatil anılarımı falan yazmak için girdim. Lakin kızımın postunu okuyunca fikrim değişti, onları yarına bıraktım.
Canım yavrum biliyorum hep içine atıyor özlemini. En güzel, en mutlu, en heyecanlı günlerini hatta aylarını hastanede babasının yanında(o görmesede) geçirdi. Her akşam iş çıkışı Kartal dan Cerrahpaşa ya yanımıza geldi kardeşleri ve eşi ile. 6 aylık hamile haliyle sırf son günlerinde babacığına yakın olabilmek için. Oysa onun bebeği olacak haberini aldığımızda ne hayaller kurmuştuk. Biz bakacaktık eşimle. Hayali bile güzeldi. Ama Allah ın dediği oluyor. Bizede boyun eğmek kalıyor çaresiz.
Keşke demeyi hiç sevmem ama bezen keşke diyorum şimdi yanımızda olsa,yine herşeye karışsa,beni kızdırsa,arada atışsak , o haberleri seyredeceğim ben flim seyredeceğim desem,,,,,.Amann yine içime dert çöktü. Çok zormuş ayrılık. Yine göreve gitti, gelecek diye beklemek çok zormuş. 34 yıllık yol arkadaşım bırakıp gitmenin ne alemi vardı erkenden.

13 Temmuz 2009 Pazartesi

TATİL e gidiyoruz(galiba)

İnanamıyorum... Galiba bizde tatil yapacağız bu sene. Şimdilik , yani bu sabah itibariyle aldığımız karar hafta sonu Altınoluk a gitmek.Tabii Damla Hanımla kolayda Tuna bey le nasıl olacak göreceğiz.Ben kendime çılgın diyordum ama kızım banden de çılgın.2 aylık bebekle tatil fikri başka türlü kabul edilemez çünkü.Geçen seneki muhteşem tatil günlerimiz aranacak mı bakalım. Fethiye Ölü Deniz. Muteşem deniz,kumsal ve yamaç paraşütü serüvenleri. Unutulmaz bir hafta geçirmiştik.Umarım bu senede öyle olur.Bir senenin yorgunluğu bir haftayla bitmez ama idare edeceğiz artık.
Tuna nın kolik sancıları başladı. Canım benim.Hiç kıyamıyorum.Ne illet bir sancıdır bu. İnşallah çabuk geçerde kuzum rahatlar.Damla da bu aylardayken olurdu. Çok geceler araba ile gezerdik sokaklarda rahatlasın diye. Sonra birden geçerdi,uykuya dalardı.Bazende fön makinası devreye girer,çıkardığı sesle rahatlatırdı küçük hanımı.Şimdide bebişe uyguluyoruz bu yöntemleri. Garip ama faydasıda oluyor. Kolik için cd bile çıkarmış adamlar. Koyuyorsun cd play e, o çalsın, anne ve çocuk rahatlasın. Oh ne güzel kolaylık. Akıl edene bravo. Ben çocuklarımı büyütürken gazları oldumu muskatı rendeler,anne sütüne karıştırır ağzına akıtırdık.İmkanlar kısıtlıydı. Bilgi edinimi azdı.Oysa şimdi her istediğimizi buluyoruz. Araştırıyoruz,öğreniyoruz. İşler kolaylaştı sizin anlayacağınız.
Bebişleri olanlara az kolik li günler dilerim.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

HAYVAN SEVGİSİ







Çocukluğumda çok korkardım kediden özellikle de köpekten. Daha sonraları çocuklarımın ve eşimin ısrarıyla 1 haftalığına sevmek için eve aldığımız yavru köpek , bu arada ismi de DAFY idi, 14 sene bizle yaşadı.Tabii bende alıştım,sevdim,anladım hayvan sevgisini bu süreçte. Onların ne kadar sevgiye muhtaç, ne kadar masum, aslında nekadar sevecen olduklarını öğrendim. Ne yazık ki Dafy yi 2 yıl evvel kaybettik.Çok yaşlanmıştı ve yakalandığı hastalığı atlatamadı. Gidince çok üzüldük. Çok özledik. Sonra da tekrar bir hayvan almayı asla istemedim.Sonrasını düşündüğüm için.



Damla Hanım 1 yaşına geldiğinde onu hayvanlara alıştırmak,korkmamasını sağlamak için, önce bahçemize gelen güvercinlerden başladım işe. Hergün bir avuç buğday attık onlara sabah kahvaltısı diye. Daha sonra aldığım kedi mamasıyla yine bahçemizdeki kedileri besledik beraberce. Onlara kendi sütüyle mama yaparken,içine ekmek doğrarken seyretmek harika bir duygu.Şimdi hayvanlardan korkmayan, bilakis onlarla oynamayı seven, korumayı bilen bir çocuk oldu. Ona bir köpek alsam sanırım elleriyle besler,büyütür. Ama kardeşi daha çok küçük olduğu için bu planımızı biraz ertelemek zorunda kalıyoruz.



Herkese tavsiyem çocukları hayvanlardan uzak tutmayın. Bilakis yakınlaşmalarını sağlayın. Korkutmayın onlarla.Çocuklar sevginin, paylaşmanın ilk adımlarını bir küçücük kediyle öğrensinler. Yada minicik bir köpek yavrusunu kucaklarına alıp okşasınlar. Emin olun kendilerine güvenleri artacaktır. Büyük bir iş başarmış kadar gururlanacaklardır. Sanırım ben Damla Hanım da bunu başardım.Şimdi hayvan dostu bir torunum var.

4 Temmuz 2009 Cumartesi

Mezuniyet sevinci ve tuzlu poğaça

Kendi kendime söz vermiştim hergün bir post bir resim koyacaktım bloguma. Ama olmuyor işte.. Günün koşturması içinde oturup bir türlü yazamıyorum. Damla hanım "hadi annane" dedi mi iş güç gidiyor aklımdan. Oyun, faaliyet, okula götür, getir derken ancak oturabildim..
Bugün hayatımın en güzel günlerinden birini yaşadım. Küçük kızım üniversiteden mezun oldu.. Diploma törenine gittim teyzeleriyle beraber. Ne yazık ki ablaları gelemediler. Birisi lohusa, diğeri iş için şehir dışında. Ama onlar için bol bol fotoğraf çektik. O kadar heyecanlandım ki anlatamam.. Hele ismi anons edilince neredeyse bayılacaktım...

Allah böyle güzel duyguları herkese nasip etsin!

Kızım Boğaziçi Üniversitesi'nde Ekonomi okudu. Ama sanırım yakın gelecekte iyi bir modacı olacak inşallah..
Çok güveniyorum kızıma.. Zaten istediği de bu. O yüzden diplomasını bana hediye etti.. Aşağıda diploma devir teslim töreninin fotoğrafını görebilirsiniz:

Bana her zaman saçma gelen üniversite sınavında yüksek puan alınca, öğretmenlerinin gazıyla girdiği bölümü bitirdi; bitirdi ama istemeden okuduğu 6 senesini kayıp sayarak. Hatır belası anlayacağınız. Rahmetli babasına verdiği sözü tutmak adına biraz da..
İnsan hayallerini ertelememeli aslında. Peşinden koşmalı, çabalamalı; gayret göstermeli azimle. Umarım canım yavrum da hayallerine kavuşur.
Bugün haftasonu, biraz dikiş dikeceğim.. Bitince sizlere gösteririm. Tuna'nın doğum mevlüdü için Damla hanıma bir kostüm hazırlıyorum! Hafta ortası fırsatım olmuyor tabii.. Ben makineye oturunca Damla hanım da terzi oluyor birdenbire... Dün de bana "annane hadi dikiş dikelim" demez mi.. Şakacıktan terzicilik oynadık, tabii işler kaldı bugüne.
Bu sabah kahvaltıya bir tuzlu poğaça yaptım.Tarifini vereyim siz de deneyin.. Hem pratik hem lezzetli..
2 yumurta (1 sarısı üzerine)
1 fincan yoğurt
1 fincan sıvı yağ
1 küçük margarin (100 gr) (erit)
1 küçük margarin kadar peynir
Kabartma tozu, aldığı kadar un
Bu malzemelerle hamuru yoğurun, 3 eşit parçaya bölün, her parçayı elinizle ya da merdaneyle açıp sigara böreği gibi sarın. Üzerlerine yumurta sarısı sürün, pişirin.
Hani demek adet olmuş ya: Afiyet olsun :)
Herkese iyi haftasonları dilerim..


1 Temmuz 2009 Çarşamba

Yeni dikiş makinem

Dikiş dikenler bilirler. Tam işin en güzel yerindesiniz, bitti diyorsunuz, çat iplik kopuyor. Onu hallediyorsunuz, ayar bozuluyor. Aman aksilik diyorsunuz, ama olmuyor, iş kalıyor. Benim emektar makinem de böyleydi, nihayet miadı doldu.. Sinyalleri veriyordu kaç zamandır. Kıyamıyordum da atıp yenisini almaya.. Eee.. kolay mı, 30 senedir az kahrımı çekmedi. Kızlarımın giysilerini dikerken, çeyizlerini işlerken ve hatta Damla Hanım’a bile zevkle ciciler dikerken benimleydi.
Eşimin en güzel sürprizlerinden biriydi bu makine bana. Birgün kapı çalmış ve servis koca makineyi bu sizin diye kapıya bırakmıştı. Daha dikişin D’sinden bile anlamıyordum. Ama öğrenmeyi de çok istiyordum. Canım benim, sürpriz yapmış bana almıştı ilk dikiş makinemi işte. Öğrendim dikmeyi boza yapa. Güzel bir şeyler çıktıkça ortaya daha çok sevdim dikmeyi.
Şimdi de damadımın hediyesi harika bir makinem var. Artık daha bir istekle oturacağım sanırım başına.
Kaç gündür aklımda Damla Hanım’a dikeceğim elbise modelini tasarlıyordum. Hemen dikmeliyim, Cuma günü küçük kızımın kep töreninde giydireceğim.. Bu arada Damla Hanım’a diktiğim elbiselerin resimlerini de koyacağım buraya.. Tek kalıptan çeşitli modeller üretmek mümkün. İsteyen olursa kalıplarını da veririm (2-3 yaş kız çocuk).
Aşağıdaki resimde benim diktiğim elbiselerden bir tanesi var, eteği iki kat, altı astarlı. Üzerindeki hırka merserize, hazır bir hırka.

Ürettikçe zevk alacağınız işler yapmalısınız. Hayatta en nefret ettiğim laf­­, “Vaktim mi oluyor” lafıdır. Neden olmasın ki.. İnsan sevdiği işler için daha doğrusu kendisi için vakit bulur - bulmalıdır. Tekdüze geçen günler ömürden çalınan günlerdir bana göre. Kitap okumak, resim yapmak, dikiş, örgü. Mutlaka sevdiğimiz bir iş vardır uygulamak için.

28 Haziran 2009 Pazar

Herkese günaydın. Bu benim ilk yazım olacak. İlkokula başlayan çocuklar kadar heyecanlıyım. Aylardır buna başlamak için düşündüm durdum. Ama ancak fırsat oldu. Damla Hanım okula başladı. Tuna Bey sadece annesine (şimdilik) bağımlı olduğu için bana zaman kaldığını farkettim. Ve hemen başladım işe... Valla zor işmiş. Kolay gibi gözüküyordu oysa. Nereden, nelerden bahsetsem diye düşünürken küçük kızımın mezuniyet günü haberini aldım. Artık okuyan çocuğum kalmadı. Çok şükür bitti okul faslı. Tabii sıra torunlara gelene kadar. Umarım onlarında mezuniyetini gösterir Allah bana. Aman çok uzun vadeli dilekleride hiç sevmem ama neyse.

Burada beraber güzel şeyler paylaşacağız. Ben öyle umuyorum en azından. Yaptığım elişlerinden, resimlerden, okuduğum kitaplardan bahsedeceğim.

Kitap demişken; bugünlerde okuduğum BİR ÇİFT YÜREK isimli kitabı hepinize tavsiye etmeden geçemiyeceğim. Okudukça hayata bakışı değişiyor insanın, pozitif bakışlarınız artıyor etrafa.
Bugünlük bu kadar, bunu başlangıç olarak kabul edin. Hergün yazacağım hayata dair birşeyler. Sanırım paylaşmak banada iyi gelecek.
Sevgiyle,sağlıkla kalın.